Çanakkale, bir orman şehri(ydi). Ne yazık ki son 1 haftadır, doğal güzelliklerimizin önemli bir bölümünü alevlere teslim ettik. Şehrin gündeminde en çok konuşulan konu, yangınların çıkış nedeni. Net doğruyu bilmediğimiz için bu konuda yorum yapmak zor. Ama bir gerçek var ki; maalesef buna da hazırlıksız yakalandık.
Türk milleti olarak, son anda karar almaya alışkınız. Güzelyalı'da yaşananlar bunun net örneği. Ben, Yangının ilk dakikalarında dumanın yoğunluğunu ve istikametin Güzelyalı olduğunu görünce, (En azından dumandan etkilenmemeleri için) orada yaşayan ailemi hızlıca bölgeden çıkardım. Ardından tahliye anonsları yapıldı ama şehir merkezinden ailelerini, çocuklarını almak için Güzelyalı'ya gitmek isteyenlerin önemli bölümü, YOL TRAFİĞE KAPATILDIĞI için gidemedi. Polisle tartışanlar, ara yollardan geçmek için bütün trafiği kilitleyenler... Tam bir kaos ortamı. Denizden tahliye son anda alınmış önemli ve kritik bir karardı. Başarılı da oldu. Aksini düşünmek bile tüyler ürpertiyor. Peki bölylesi durumlarda, bir tahliye planımız var mı?
Allah korusun, yarın başka bir yerleşim bölgesinde, bir mahallede, Kepez'de olsa?
Evlerini terk etmek istemeyenler oldu. Mal, canın yongasıdır. Son ana kadar hortumla direnmek isteyenler.
Ve en önemli tehlike.
Son yılların bu tür durumlarda -bence- kabusu. İnfluencerlar. Sosyal medya kahramanları. Hüzünlü bir müzik eşliğinde isnanların yaşadığı dramı sosyal medyada paylaşıp beğeni/para peşinde koşanlar.
Elinde telefon sosyal medya kahramanlığı yapacağım diye insanlara panik yaptırıp işine gücüne engel olanlar.
İnsanlar canıyla uğraşırken, canını dişine takmış malını kurtarmaya uğraşırken, ağzının içine telefon sokarak sosyal medyada 'Bakın. Dram, hüzün, entrika' yayını yapanlar. Asıl afet bunlar. Bunalara da tedbir alınmalı.
Dardanel konusu..
Bir önceki yazıda sosyal sorumsuzluk olarak yazmıştım. Bir gün sonra, Denizgöründü yangınında Dardanel aracıyla karşılaştık. Kızılay'a dağıtması için kumanya getirmiş. Araçtaki arkadaşlarla görüştük; "Sarıcaeli yangınına da götürdük, Güzelyalı'da da götürdük. Biz, ortaya bırakmadık, reklam yapmadık. Kızılay marifetiyle direk ekiplere ulaştırdık. Ondan görülmemiş olabilir" dediler. Doğrudur, haklıdır. Bizim bir markayla, kurumla derdimiz yok. Şehirde yaşayanların vicdanının sesini yansıttık.
Gönüllüler..
Çanakkale halkının sağduyusunu, özverisini, gönüllülerin, derneklerin, motokuryelerin canla başla çalışmasını, yangın esnasında bağlantı yaptığım her kanalda anlattım. Takdire şayan bir reaksiyon gösterildi. Ama çok sevdiğim bir laf var. Kontrolsüz güç, güç değildir. 6 Şubat depremleri sonrası, Malatya'nın köylerini gezerken, hiç bebeğin olmadığı bir köye yardım kamyonuyla 2 palet bebek bezi geldiğini gördüm. Ne kamyoncu ne onu yönlendiren kişi yükün ne olduğunu bilmiyor. Anadolunun bir yerinden yüklemişler kamyonu, deprem bölgesine göndermişler. Orada da yardım kamyonu diyerek bir köye sevk edilmiş. Yük indirilmiş, olduğu yerde kalmış. Belki de başka yerlerde ona ihtiyacı olan insanlar var.. Ama...
Güzelyalı'da bir çok köşe başında su kolileri yığını vardı. Karanlık Limanda beklerken, en az 15 kişi bize su - sandviç getirdi. Müthiş bir refleks, müthiş bir özveri. Ama biraz daha kontrol, koodinasyon. AFAD, bu işte aktif görev alan ve bence çok başarılı bir şekilde de organize olan dernek/kuruluş/gönüllülerle bir araya gelmeli. Bir plan oluşturarak/Tatbikat yaparak bu işi daha bilinçli ve organize hale getirmel. Bu gücü ve bilinci muhakkak değerlendirmek lazım.
Maalesef fırsatçılar...
Her afet, felaket sonrası ortaya çıkan kan emici fırsatçılar var. Valilik uyardı. Ayni ve nakdi yardım yaparken dikkatli olun. Maalesef herkes iyi niyetli değil. Bu işi resmi kanallardan, güvenilir kaynaklardan yapmak, vicdanımızı rahatlatırken en azından karıncanın yangına bir damla su taşıması misali, yardımların hedefe ulaşması adına önemli.